Anne-Bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anne-Bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şubat 2011 Pazar

Çocuklar İçin En Tehlikeli 10 Gıda

Amerikan Pediatri Akademisi, özellikle çocuklar için tehlikeli olabilecek 10 yiyeceği açıkladı:

1. SOSİS: Akademi, 10 yaşından küçük çocuklardaki boğulma olaylarının yüzde 17'sinin sosisten kaynaklandığını, sosisli sandviçin uyarıyla satılması gerektiğini söylüyor.

2. FUGU BALIĞI:Kâğıt kadar ince dilimler halinde satılan fugu balığında tetrodoksin adlı, oldukça etkili bir zehir bulunuyor.

3. ACKEE MEYVESİ:Batı Afrika ve Jamaika'da yetişen meyve kesildikten sonra kabuğunun kırmızıya dönmesi beklenmezse koma veya ölüme yol açabiliyor.

4. FISTIK:Toplam nüfusun yüzde birinin fıstık alerjisi var.

5. YEŞİLLİK:Ispanak, roka, marul, lahana, kıvırcık salata gibi yeşilliklerin iyi yıkanmaması bağırsak bakterilerine davetiye çıkarıyor.

6. IŞGIN:Bu Asya kökenli bitkiden fazlaca tüketildiğinde bitkideki toksinler zehirlenmeye yol açıyor.

7. TON BALIĞI:Dünyanın en çok tüketilen balıklarından olmasına rağmen çok fazla yenildiğinde sinir sistemine zarar vererek kalp hastalıkları riskini artırıyor.

8. MANYOK:
Nişastası yapılan bu köklü bitki de eğer doğru tüketilmezse siyanür üreterek zehirlenme riski yaratıyor.


9. KAHVE:İçeceği elde edilen bu bitki, kalp krizine yol açmasının yanı sıra, uyuma zorluğu ve dişlerde sararmaya yol açıyor.

10. MANTAR:Bu bitkinin yabani olanları, zehirlenmelere ve hatta halüsinasyonlara neden oluyor.

-milliyet-

26 Şubat 2011 Cumartesi

Anne Adaylarına Önemli Hususlar

Gebelik süresince anne adayının her konuda kendisine dikkat etmesi gerekir. Bedensel ve psikolojik olarak olumlu geçen bir gebelik sonucunda aynı şekilde bedensel ve psikolojik olarak sağlıklı bir bebeğe sahip olunabilinir. 

Gebelikte de her mevsimde dikkat edilecek hususlar önem taşımaktadır.

Kış mevsiminde gebeliklerini daha rahat geçirmeleri için Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yurdanur Aktan Erkılıç anne adaylarına önerilerde bulundu.

Kış gebeleri besinsel anlamda en şanslı gebelerdir. Kış sebze ve meyveleri annenin sağlığı, iyi beslenmesi ve gelişmekte olan bebeği için bol mineral ve vitamine sahiptir. Sağlıklı bir gebelik yaşayabilmek için anne adayının öncelikle beslenmesine çok dikkat etmesi gerekir.

“ANNE ADAYININ ELİNE BİR BESLENME PROGRAMI VERMEK İYİ BİR YAKLAŞIM DEĞİLDİR.”

Mevsiminde yetişen sebze ve meyveler ihtiyacı bol bol karşılar. Anne adaylarının fiziksel gelişimini tamamlamış besin depolarının dolu olarak gebeliğe başlamaları gerekir. Gebelik süresinde ise anne adayının sadece günlük yaşamını sürdürecek yeterli besin ve enerji alması kafidir. İlk aylarda kilo alamamak korkulacak bir durum değildir. Bulantı, kusma ve iştahsızlık kilo alımını ilk aylarda engelleyebilir ancak tüm gebelik boyunca ortalama 10-12 kg almak normal olandır.

Anne adayının günlük protein ihtiyacı 20 gr'dir.15-20mgr demir,500mgr kalsiyum alması gerekir. Proteinler bitkisel ve hayvansal olarak iki türdedir.Ve her iki protein grubu da tüketilmelidir.

Hayvansal proteinler = Et -süt-peynir-yoğurt-yumurta.

Bitkisel proteinler = Kuru baklagiller-fasulye-nohut-mercimek-barbunya v.s.. balık tüketilmesi gereken en önemli proteinlerden biridir. Bebeğin zeka gelişimi üzerinde olumlu etkisi olan omega 3 ve omega 6 yağ asitlerine sahiptir.

KIŞ MEVSİMİNDE BESLENME:

• Kış mevsimi balık yönünden zengindir. Kalsiyum bebeğin 8.haftadan itibaren oluşan kemik ve dişleri için gereklidir ve gebelikte normalin iki katı kalsiyum almak gerekir. Anneden bebeğe geçen yani sürekli kayba uğrayan bir elementtir ve karşılanması gerekir.

• Et-yumurta-kuru baklagiller protein+demir içerir. Bebekte beyin, kas, diş ve kan yapımını sağlar

• Süt ve süt ürünleri protein ve kalsiyum içerir ve bebekte kemik, diş gelişimi ve büyümesini sağlar. Gebelerde demir eksikliği halsizlik, yorgunluk, uykuya meyil, nefes darlığı, çarpıntı gibi şikayetlere neden olur. Demir eksikliğinde bebek gelişim bozukluğu, erken doğum, düşük ve ölü doğum yapma riski de vardır. Gebeler yiyeceklerden her türlü mineral ve vitaminleri alsalar da kalsiyum ve demir hariçten ilaç olarak da verilmelidir.

• C vitamininden zengin sebze ve meyveler bağırsaktan demir emilimini hızlandırırlar. Süt demir emilimini azalttığı için demir ilaçlarını sütle almamak gerekir

Mevsimlerle beslenme arasında büyük bir bağlantı vardır. İnsan sağlığı ve hastalıkları hava şartlarına, vücuda giren yiyecek ve içeceklere, kişinin yaşadığı ortama hareketlilik durumuna, fizik etkenlere, psikolojik durumuna bazı dış etkenlere ve alışkanlıklarına bağlıdır. Kış sebze ve meyveleri gebeler için çok gerekli vitamin ve mineraller içermektedir. Dikkat çeken bir husus şayet yeterince ve dengeli beslenilirse bu sebze ve meyvelerinin diğer bir yararı posalı gıdalar olması ve hızlı kilo alımını engellemesidir.

KIŞ SEBZELERİ:

Karnabahar, brokoli, lahana, ıspanak, pırasa, kereviz maydanoz, dereotu, kabak, turp, patates patlıcan havuç vs...

KIŞ MEYVELERİ:

Portakal, Mandalina, ayva, nar, greyfurt, elma vs...

Görüldüğü gibi bu gruplar vücut toksinlerini atmak,kilo almamak gibi nedenlerle özel programlarda tavsiye edilen sebze ve meyvelerdir.

Bu nedenle ve besin değerleri bakımından kış gebelerinin oldukça şanslı olduğu söylenebilir.

ZARARLI YİYECEKLER:

Fast food ürünler, kızartılmış patatesler bebek için zehirli bir takım maddeler içerdiğinden zararlıdır. Evde yapılan kızartmalar daha az ısıda yapıldığından zararlı değildir.

Katkısız, mevsiminde yetişen gıdalar tercihimiz olmalıdır.

KIŞ GEBELERİNİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN DİĞER BİR HUSUS GİYSİLERDİR:

- Soğuk havalarda ısınmak için giyilen sıkı, naylon, sentetik giysiler zararlıdır. Hava geçirme özelliği olmadığından terleme ve buna bağlı mantar enfeksiyonlarına neden olmalarından dolayı bu tür giysiler iç çamaşırları, pantolonlar tercih edilmemelidir. Kış aylarında yünlü , pamuklu, havalanabilir, yumuşak giysiler tercih edilmelidir.

- Kış aylarında güneşten daha az yaralanmakla birlikte her gün bir(1) saat açık havada yürümek oturmak, gereken D vitamini için yeterli olabilir.

- Kış aylarında kapalı ortamlarda kalabalıkta damlacık enfeksiyonları (nezle,vs..) daha hızlı yayılacağından gebelerin uzun süre bu ortamlarda bulunmamasını tavsiye ederiz.

- Gribal enfeksiyonların yaygın olduğu bu mevsimde tokalaşmak,öpüşmek risk artırıcı olduğundan uzak durulmalıdır.

- Evlerde soba ve kaloriferlerinin kuruttuğu havayı kaynayan bir çaydanlık, ıslak bezler gibi tedbirlerle nemlendirmek faydalıdır.

- Gebeler güzeldir, çekicidir, kutsaldır. Güzel kış günlerinde güzel gebelerin güzel bebekleri olmasını temenni ederiz.

(HABERTÜRK)

22 Ocak 2011 Cumartesi

Çocuğu Özgüvensiz Yapan Sebep

Anne ve babaların kafalarını en çok kurcalayan soru çocuklara nasıl davranması gerektiği konusudur.

Kimi anne babalar disipline çok önem verirken kimileri ise tavizler vermekten kendini alamıyorlar! Uzmanlar bir çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şeyin sevgi olduğunu belirtiyorlar.

Bunun yanında uzmanlar, disiplinin çocukların topluma ayak uydurması ve sosyal yaşamda nasıl davranacağını bilen bir insan olarak yetişmesi için gerekli olduğunu da belirtmeden edemiyor. Uzmanlar; ebeveynlere, çocukların sağlıklı sosyal gelişimi için sevgiyle birlikte disiplin uygulamasının atılacak en doğru adım olduğunu anlatıyor.

Tavizden kaçının

Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman çocuk Ergen Psikologu Hande Sinirlioğlu da sevgi gösterirken koşulsuzca çocuğun her istediğini yerine getirmenin sakıncalı olduğunu söylüyor. Her konuda taviz vermenin çocuğun disipline edilmesinde büyük bir sorun yaratacağını belirten Psikolog Hande Sinirlioğlu, hangi durumlarda çocuğa taviz verilip verilmemesi gerektiğini hakkında önemli açıklamalarda bulundu:

Kaliteli beraberlik

Çocukların kişilik gelişiminde ilk ve en önemli yapı taşını oluşturan çekirdek ailedir. Aileler çocuklarına yaklaşımlarında bunu akıllarında bulundurmalı, çocuklarını yapılandıranın kendileri olduğunu unutmamalıdırlar. Çocuk ve ebeveynler arasındaki en önemli nokta koşulsuz sevgi ve kaliteli birlikteliktir. Aileler özellikle küçük yaşlarda çocuklarına vakit ayırmalı... 0-7 yaş aralığında çocuk için önemli olan anne ve babasıyla olan ilişkisidir. Bu ilişki net ve tutarlı bir disiplinle şekillenebilir.

Çocuk eğitimi bilgi ve tutarlılık ister

Çocuk eğitimi; tüm uçların, birine yahut diğerine kaymadan gerçekleştirilmesi gereken; bunun için de bilgi, tutarlılık ve disiplin isteyen bir konudur. Bu eğitim anne babanın çocuğuna karşı kararlı mesajları ve tutum ortaklıkları ile başarıya ulaşabilir. Ailelerin çocuklarına yönelik tutum ve disiplin anlayışlarında farklılıklar gözlemlenir; her farklı tutumun da çocukları farklı şekillendirdiği görülür.

Sınırlar ailede öğrenilir

Her ailenin çeşitli yaşam koşulları ve aile içi kuralları vardır. Çocuklar bu kurallara uyumu, ayrıca toplum kurallarının gerektirdiği şekilde davranmayı öğrenmelidir. Özellikle çocuklar başkalarını incitecek davranışlar konusunda sınırlarını bilmelidir.

Disiplin açığı olmamalı

Anne-babalar verdikleri kararların ve koydukları kuralların arkasında durmalıdır. Verilen bir ceza veya ödülün geri alınması, bu konuda yapılacak herhangi bir taviz, çocuğa disiplin açığı olduğu mesajını verebilir.

Dayak çocuğu özgüvensiz yapar

Cezanın ve dayağın bol kullanıldığı tutumlarda ailenin amacı; söz dinleyen, kurallara uyan, verilen görevleri yerine getiren, terbiyeli, sessiz, uslu, nazik ve dürüst bir çocuk yetiştirmektir. Ancak sonuç böyle olmuyor. Yanlış yapmaktan korkan, kendine güvenmeyen, aşağılık duygusuyla içine kapanık çocuklar ortaya çıkıyor.

Aile içi tutumların, dengesiz ve tutarsız olduğu durumlarda çocuklara taviz veren ve vermeyenlerin arasında çatışma ortaya çıkar. Bu, çocuğun kafasını karıştırır.

(yetenek)

Hastalık Emzirmeyle Bebeğe Geçer mi ?

Anne sütünün, bebeğin bağışıklık sisteminin gelişiminin tamamlanmasına kadar en doğal koruyucu olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "Anneler hasta olduklarında da bebeklerini emzirebilirler." uyarısında bulunuyor.
 
Emziren annelerin grip ya da soğuk algınlığına yakalandıklarında 'Bebek hastalanır' düşüncesiyle süt vermemenin yanlış olduğunu belirten Bursa Dörtçelik Çocuk Hastanesi Başhekimi Dr. İsmail Özcan, yeni doğan bebeğin ilk 6 ay kesinlikle anne sütünden mahrum bırakılmaması gerektiğini söyledi.
 
Bebeğin fiziksel ve zihinsel gelişimini en iyi şekilde sağlayacak tüm minerallerin fazlasıyla anne sütünde bulunduğunu kaydeden Uzm. Dr. Özcan, anne sütü ile beslenen bebeğin, normal besin alan bebeklere göre hasta olma riski çok daha az olduğunu dile getirdi.
Hasta iken emzirmenin ve halk arasında bilinenin aksine sezaryen doğumun anne sütü vermeye engel olmadığının altını çizen Özcan, anne vücudunun hastalığa karşı oluşturduğu antikorların sütle birlikte bebeğe geçeceğini ve bebeğin hastalığa karşı savunmasını sağlayacağını söyledi.
 
KORKMAYIN HASTALIK ANNE SÜTÜYLE BEBEĞE GEÇMEZ
Hasta annenin bebeğini hiçbir sakınca olmadan emzirebileceğini vurgulayan Bursa Dörtçelik Çocuk Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. İsmail Özcan, üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren annenin de bebeğini gönül rahatlığıyla emzirebileceğini kaydetti.
 
Annenin emzirmesinin hastalık sırasında vücudunda yapılan antikorları bebeğe vermesi açısından koruyucu olduğunu belirten Dr. Özcan şöyle devam etti: "İshal geçirmekte olan anne de bebeğini emzirebilir, ancak bebeğini emzirmeden önce ellerini özenle yıkaması çok önemlidir. Bebeklerini emzirmeden önce annelerin ellerini yıkaması her zaman uyulması gereken bir davranıştır. Annenin hastaneye yatacak kadar ağır hasta olması ya da bebek için sakıncalı ilaç alması durumlarında emzirme sakıncalıdır. Tüberküloz tedavisi gören annenin balgamı temizlenmiş ve ev tedavisine geçilmiş ise bebeğini emzirmesinde sakınca yoktur."
 
Gebelik ve adet dönemi sırasında annelerin emzirmeye devam edebileceğine vurgu yapan Özcan, "Sezaryen doğum, anne sütü vermeye engel değildir. Emziren anneler sigara içmekten kaçınmalıdır. Sigara içen annelerin sütlerinde bebekler için zararlı toksik maddeler yüksek oranda bulunmaktadır. Emzirmekte olan annelerin alkol almamaları, çay-kahve gibi içecekleri aşırı tüketmemeleri önerilmektedir. Bebekler, özellikle hastalandıklarında birçok besini reddederse de anne sütünü kolayca alırlar." açıklamalarda bulundu.
 
-star

Üstün Zekalı Çocukların Belirtileri

Çocuğunuzun küçük bir hareketi ya da sözü, zekası konusunda altın ipuçları veriyor. 

Örneğin konuşmaya erken başlayan, derslerinde arkadaşlarının önüne geçen hatta dünya sorunlarına çözüm arayan yavrunuz üstün zekalı olabilir
 
Çocukların üstün zekâlı ve üstün yetenekli olduklarını anlayabilmek için bazı davranış ve hareketlerine dikkat etmek yeterli. Aylık kültürel aile dergisi Moral Dünyası ocak ayı kapak konusu olarak üstün zekalı ve üstün yetenekli çocuklara yer verdii. Dergide Uzman Pedagog Adem Güneş’in ve Üstün Zekâlı/Yetenekli Öğrenciler Eğitmeni Didem Rümeysa Sezginer’in kaleme aldığı yazılarda, çocukların yaptığı hareket ve söylediği sözlerin onların zekâ ve yetenekleri konusunda önemli ipuçları verdiği belirtildi.
Dergide verilen bilgilere göre üstün zekâlı olan çocukların özellikleri şöyle:
 
BEBEKLER AZ UYURLAR
• Beden yapıları (boy ve ağırlık bakımından) ve sağlık durumları bakımından yaşıtlarına oranla daha ileridir.
• Enerji düzeyleri yüksektir.
• Erken yürürler.
• Erken konuşurlar.
• Bebeklik döneminde daha az uyku gereksinimi duyarlar.
• İlgilendikleri zaman dikkatlerini yoğunlaştırabilirler. 
• Kullandıkları dil, yaşıtlarına göre daha gelişmiştir. Sözcük zenginliği, ifade düzgünlüğü dikkat çeker.
• Duyu organı bozuklukları, bedensel sakatlık gibi durumlara normal çocuklara göre daha az rastlanır. Hastalıklara karşı daha dayanıklıdırlar.
• Duyu organları keskin olması nedeniyle bebekliklerinde battaniyelerini üstlerinden atma, giyim eşyalarındaki markalardan, altlarının ıslanmasından rahatsız olma, gürültüye yoğun tepki gibi özellikler gösterebilirler.
• Duyu organlarının aşırı duyarlıkları tat alma duyularında da görülebilir. Mesela iki değişik fabrikanın ürettiği meyve suyu arasındaki farkı hissedebilirler.
• Öğrenme hızları yüksektir. Çabuk ve kolay öğrenirler.
• Dikkat süreleri daha uzundur. Daha kolay odaklanabilirler.
• Düşünme becerileri gelişmiştir. Fikir üretmede daha aktiftirler.
• Kelime hazineleri çok geniştir, bildikleri kelimeleri kolaylıkla kullanırlar.
• Pek çok işlemi zihinsel olarak kolaylıkla başarabilirler.
• Genelleme yapmada, ilişkileri görmede, mantıki çağrışımlarda ileridirler.
• Soyut fikirlere karşı ilgileri fazladır.
• Okul çalışmalarında, akademik konularda yaşıtlarından 1-2 yıl ileridirler.
• Yaş düzeylerinin 1-2 yıl üstündeki kitapları okumaktan hoşlanırlar ve anlarlar.
• Keşfetmekten hoşlanırlar. Kalıplardan, sıradanlıktan uzak kalmayı tercih ederler. Orijinal bilgiler ilgilerini çeker.
• Diğer çocukların farkında olmadığı pek çok alanda bilgi sahibidirler.
• Hafızalarını etkin kullanırlar. Fazla çalışmaya gerek duymadan, duyduklarını ve okuduklarını uzun zaman belleklerinde tutarlar ve hatırlarlar.
• Meraklıdırlar. Çok soru sorarlar ve ilgi alanları geniştir. Zihinlerinde bilgiye karşı bitmeyen bir açlık vardır.
Devamlı öğrenmekten sıkılmaz ve yorulmazlar.
• Okula başlamadan önce okuma-yazma öğrenirler.
• Hazır cevaptırlar.
Arkadaşları arasında popülerdir
• Arkadaşları arasında popülerdirler.
n  Arkadaşlarını kendilerinden yaşça 2-3 yaş ileri olanlardan seçerler.
• Lider ruhludurlar, başkalarına tabi olmaktan hoşlanmazlar.
• Okula karşı isteklidirler, ders dışı uğraşılara katılmaktan zevk alırlar.
• Sosyal uğraşılardan, sportif faaliyetler, şiir, hikâye ve resim alanlarında çalışmaktan hoşlanırlar.
• Orijinal bağlantılar kurarak, beklenmeyen espriler yapabilirler.
• İlgi alanlarına çok iyi odaklanıp bu alanlarda da başarı gösterirler.
• Yeni ve değişik durumlara kolay ve çabuk uyarlar. Değişime açık bir yapıları vardır.
• Dünya sorunlarına bile ilgilidirler. Çözüm bulmaya yönelirler.
 
AİLE NASIL DAVRANMALI?
 
Çocukları üstün zekâlı olan anne-babalar, çocuklarının bu özelliğinin gelişmesi için ev içerisinde çocuklarıyla iletişimde şu noktalara dikkat etmelidirler:
Ailenin, çocuğun diğer bireylerden farklı olduğunu bilmesi ve farklı ihtiyaçlar içinde olduğunu değerlendirebilmesi çok önemlidir. Ona yaklaşım ve iletişimle ilgili devamlı olarak rehber öğretmenleriyle iletişim halinde olunmalıdır.Bu tip çocukların, yüksek zihinsel potansiyellerinin yanında, aslında bir “çocuk” oldukları unutulmamalıdır. Olgun birey davranışları beklenmemelidir.
 
Meraklı tutumları, çok soru sormaları, devamlı öğrenme isteklerinin önüne engeller konulmamalı, hatta takdir edilmelidir. Bu konuda, sorularına sabırla ilgi gösterilmelidir.
Çocuk, değişik düşüncelerinden, orijinal fikirlerinden dolayı hemen eleştirmeye tabi tutulmamalıdır. Fikirlerine saygı duyulduğu hissettirilmelidir.
 
Aile hayatına orijinallikler katılmalı, normal yaşam zengin bir öğrenme çevresine dönüştürülmelidir. Ailece değişik faaliyetlerde bulunulması, birlikte yeni ufuklara yelken açılması verimliliği arttırır. Üstün zekâlı çocuk “tek doğru cevaba”, “tek tipte düşünmeye” kilitlenmemelidir. Farklı bakış açılarıyla değerlendirebilme becerisi geliştirilmelidir.
 
-STAR

6 Ocak 2011 Perşembe

Hamilelikte Kaç Kilo Alınır ?

Hamilelik süresince, 10-16 kilo alınması idealken, anne adayının yetersiz veya gereksiz kilo alması, hastalık ve riskleri beraberinde getiriyor.

2 Ocak 2011 Pazar

Gebelikte Mide Bulantısına Karşı Yiyin

Cevizin insan sağlığı üzerinde gösterdiği faydaları duyunca çok şaşıracaksınız...

Prof. Dr. Turan Karadeniz cevizin kadınların hamilelik döneminde mide bulantısına iyi geleceğini ve kanda zararlı kolesterolün birikmesini önleyerek, yüksek kolesterolü düşürdüğünü ifade etti. 

Cevizin damar tıkanıklığında ve şeker hastalığının tedavisinde son derece etkili olduğunu belirten Karadeniz, "Ceviz yaprağı kaynatılıp su ile sulandırılıp günde birkaç bardak içilirse şeker hastalığına iyi gelir. Mide ve bağırsak ağrılarının azaltılmasında, taze meyvelerinden hazırlanan reçelden diş eti çekilmesi hastalığının tedavisinde ve vitamin eksikliğinde başarılı olarak kullanılmaktadır. Taze ceviz balla yenirse cinsel gücü artırır” diye konuştu.

-habervitrini

28 Aralık 2010 Salı

Kolay Doğum İçin Öneriler

Nişane kanla karışık akıntı nin gelmesi
Poşun açılması Doğum sularının gelmesi
Düzenli ağrıların başlaması.





Düzenli ağrılar: İlk başlarda 10-15 dakikada bir gelip 15-20 saniye sürer, doğum yaklaştıkça 2-3 dakikada bir gelip 1 dakika süren ağrılar şeklindedir.
 
Kolay ve Rahat Bir Doğum İçin Şunları Yapınız.

Nişan, kasılmalarla birlikte olan sancı ve/veya suyun gelmesi bize doğum eyleminin başladığını gösterir. Bu üç belirti sıra ile değildir.
Her kadında ve bir kadının her doğumunda farklı sıralarla görülebilir.

Nişan: gebelik boyunca kapalı olan rahim ağzında rahmi ve bebeği enfeksyonlardan korumak amacıyla pelte gibi sümükümsü bir tıkaç oluşur. Bu tıkaca da nişan denir. Rahimdeki kasılmaların etkisiyle genişleyen rahim ağzından bu tıkaç düşer. Gebe kadın bunu akıntı şeklinde fark eder. Bu sümüksü tıkaç aynı zamanda hafif pembemsi kanla bulaşmış ancak kanama olmayan şeklindedir. Halk arasında buna belirti, nişan, iz de denir. Nişan geldiğinde hemen hastaneye gitmek gerekmez. Bu doğumun çok yaklaştığını bugün yarın doğumun gerçekleşeceğini gösterir. Hazırlıkları gözden geçirmek için zamanınız vardır.

Suyun gelmesi: Bebeği koruyan su kesesi gerilmelerin ve kasılmaların etkisiyle yırtılabilir. Bu nedenle amniyon suyu rahimden dışarı akar.Su kesesi üst bölgeden ve sıyrık şeklinde yırtılmışsa amniyon suyu sızıntı şeklinde akabilir. Bu nedenle gebeler idrar kaçırdıklarını ya da akıntı nedeniyle ıslaklık olduğunu düşünebilirler. Amniyon sıvı akıntı gibi koyu, kıvamlı değil, su gibi akışkandır. Rengi açık sarı ya da ıhlamur çayı gibidir. çamaşırda akıntı gibi tabaka bırakmaz. Bu nedenle aksırma, öksürme gibi nedenle olan idrar kaçırmaya benzemez. Ayrıca kendine has bir kokusu da vardır. Bu farklılıkları dikkate alarak ıslaklığın kesenin açılmasıyla ilgili olup olmadığı gebe tarafından ayırt edilir.

Amniyon kesesi yırtıldıktan sonra bebeğin ve anne rahminin mikrop alması kolaylaşır. O nedenle su geldiğinde ya da şüphe edildiğinde hemen hastaneye gitmek gereklidir. Bazen kadınlar su gelse bile ağrılar başlamadı diye hastaneye gitmeyi geciktirirler. Bu durum anne ve bebeğin mikroplarla bulaşan bazı hastalıkları kapmasına neden olabilir.Doğumdan önce su keseleri yırtılan gebe kadınların çoğunluğu 12 saat içinde ilk kasılmaları hissederler; kalanların çoğu bunları 24 saat içinde hisseder. Bununla birlikte yaklaşık 10 kadından birinde doğumun başlaması daha uzun sürer. Zaman geçtikçe yırtılmış amniyon kesesinden bebek ve/veya annenin enfeksiyon kapma riski artacağı için çoğu hekim kese yırtıldıktan sonra eğer beklenen tarih yakınsa 24 saat içinde oksitosinle doğumu başlatır, az sayıda hekim 6 saat içinde başlatmayı yeğler. Son çalışmalar bu noktaya gelmiş bir gebelikte doğumu başlatmak için 24 saatten fazla beklemenin yararı olmadığını, tersine zararı olduğunu gösteriyor.

Vajinanızdan sızıntı veya akıntı geliyorsa hekiminizi veya ebenizi arayın. Bu arada enfeksiyondan korumak için vajina bölgesini olabildiğince temiz tutun; banyo yapmayın veya cinsel ilişkiye girmeyin; amniyon sıvısını emmesi için ped kullanın tampon değil; kendi kendinizi içeriden muayene etmeye kalkışmayın; tuvalette önden arkaya doğru temizlenin.

Nadiren, bebeğin gelen parçası henüz pelvise yerleşmediğinde ve keseler erken yırtıldığında en sık olarak bebeğin prematüre veya makat gelişi olduğu durumlarda göbek bağı kendi üstüne katlanır rahim boynuna doğru itilir hatta amniyon sıvısının akmasıyla vajinaya bile inebilir. Vajinanızın çıkışında göbek bağı görebiliyorsanız veya vajinanızın içinde bir şey varmış gibi hissediyorsanız hemen hastaneye gidin.

Ağrı: Doğumun başladığını gösteren bir diğer belirti de karında sertleşme ile birlikte ağrının hissedilmesidir. Başlangıçta hafif olan, kısa süren ve seyrek olan bu ağrılar gittikçe daha uzun, şiddetli ve sık hale gelir.

İlk kez anne olacak çoğu kadın bunlarda doğum sancıları genellikle yavaş başlar ve kasılmalar kademeli olarak artar güvenle ilk birkaç saati evinde geçirebilir. Ancak kasılmalarınız, çok güçlü başladıysa -en az 45 saniye süren ve 5 dakikadan daha sık gelen kasılmalar- ve/veya daha önce doğurmuşsanız ilk birkaç saat sancıların tamamı olabilir. Büyük olasılıkla doğumun ilk evresi sancısız geçmiştir ve rahim ağzınız bu sürede yeterince genişlemiştir. Hekiminizi aramamak -ve son dakikada hastaneye yetişmeye çalışmayı göze almak- şu an telefon etmekten daha kötü sonuçlar doğurabilir.

Bununla birlikte, ardışık birkaç kasılmayı saymış olmanız iyi olacaktır. Kasılmaları bildirirken sıklıkları süreleri ve güçleri konusunda emin olun. Sakin bir ses tonuyla konuşmak adına rahatsızlığınızı belli etmekten kaçınmayın. Hekiminiz kasılma sırasında konuşmakta olan bir kadının sesinden doğumun hangi aşamada olduğunu anlama konusunda deneyimli olacaktır.

Eğer siz hazır olduğunuzu hissediyorsanız, ancak hekiminiz aynı fikirde değilse, bekle yanıtıyla tatmin olmayın. Hastaneye gidip kontrol yaptırmak istediğinizi söyleyin. Her ihtimale karşı bavulunuzu yanınıza alabilirsiniz, ancak rahim ağzınız açılmaya yeni başlamışsa eve dönmeye de hazırlıklı olun.

Doğum sancıları başladığında hemen hastaneye gitmeniz gerekmez. Ancak sancılar yaklaşık 4-5 dakikada bir geliyorsa hastanede olmanız gerekir. Bazen gerçek doğum ağrılarını taklit eden yalancı doğum ağrıları gebe kadını ve eşini telaşlandırır ve hastaneye gitmesine neden olur. Böyle bir durumla karşılaşıldığında ağrıların gerçek mi, yalancı mı olduğunu ayırt etmek için izlemek ve bazı farklılıkları gözlemek gerekir.

Yalancı doğum ağrıları:


Sıklığı, şiddeti bakımından düzensizdir
Dolaşma, masaj ve istirahatle geçebilir
Ağrı bel, kasık ve karında hissedilir
Rahim ucunda yumuşama ve açılmaya neden olmaz.

Gerçek doğum ağrıları:

Düzenlidir
Her durumda devam eder, geçmez
Ağrı bel, kasık ve karında her noktada aynı hissedilir
Yumuşama ve açılmaya neden olur
Evde yapılabilecekler:
Dolaşabilir ya da istirahat edebilirsiniz.
Duş alınabilir.
Masaj yapılabilir. Belden kalçaya doğru ve elin topuğu ile bel ve kalça üzerine basınç uygulamaları rahatlatıcı olabilir.
Valiz kontrol edilebilir.
Sık sık tuvalete gidilerek idrar yapılır.
Yapılması sakıncalı olanlar:
Ağrılar başladığında bir şey yenilmemelidir. Yemek yemek ya da Fazla miktarda sıvı almak kusmaya yol açabilir.
Gerekirse çok küçük miktarlarda sıvı alınabilir.
Biraz enerji verecek, ağızda eriyen şeker, çikolata yenilebilir.

(bilgice)

26 Aralık 2010 Pazar

Bebek Odasına 6 Pratik Çözüm

"Bebek odası nasıl hazırlanır?" sorusuna altı yanıt...

Bebek odası mobilya ve aksesuarlarını seçmeden önce düşünmeniz gereken bir çok şey var. İşte size hayalinizdeki odayı gerçekleştirmenizi sağlayacak mini bir rehber

Birçok anne adayı bebeği için masallardaki gibi bir oda hayal eder. Fakat çoğu zaman bu hayaller bebek o odada yaşamaya başladığında hiç de pratik çözümler sunmaz. İşte yeni misafiriniz gelmeden yapmanız gerekenlerle ilgili ipuçları:

1. Tüm çocukluğunu geçirebileceği bir oda hazırlayın

Ne kadar güzel gözükürse gözüksün bebek odasına çok fazla “bebeksi” objeler ve renklerle doldurmayın. Çocuğunuz ana okuluna başladığında odadaki bu açık pembe ve mavi tonları biraz garip kaçmaya başlayabilir. Sabah Gazetesi'nde de yer alan habere göre, duvar rengini rafları ve mobilyaları her yaşa uygun renklerden seçmeye çalışın. Toz pembe duvar kağıdı yerine bebek aksesuarları ile de bu duyguyu verebilirsiniz. Beşiğe sığmayacak kadar büyüdüğünde kullanması için minik bir karyola da koymayı unutmayın.

2. Odanın nasıl ışık aldığını kontrol edin

Odayı dekore etmeye başlamadan önce güneşin hangi taraftan doğduğuna ve gün içinde içerisinin nasıl ışık aldığına dikkat edin. Bu sayede sabah güneşinin vurduğu köşeye beşiği yerleştirmek gibi bir hataya düşmezsiniz. Sadece güneş değil sokak lambasının da bebeğin gözlerini rahatsız edeceğini unutmayın.

3. İki görevi de görebilecek mobilyalar seçin

Alt değiştirme masasının aynı zamanda şifonyer olarak kullanılması çok işinize yarayabilir. Böylece bebek bezlerinden kurtulduğunuzda işinize hiç yaramayan bir mobilya ile kalmamış olursunuz.

4. Duvardan duvara halıdan kaçının

Bebek odanızın yerlerini parke yaptırıp parça halı kullanmaya bakın. Sert zeminlerin temizlemesi daha kolaydır hem de bebeğinizi alerji yapacak tozları tutmazlar. Çocuğunuz büyüdükçe ve zevki değiştikçe parça halıyı kaldırıp yenisini almak çok daha kolay ve ekonomik olacaktır.

5. Bol bol saklama dolabı yaptırın

Bebek eşyaları küçücük olsa da tahmin ettiğinizden çok daha fazla yere ihtiyacınız vardır. Unutmayın o kıyafetler ve ayakkabılar gün geçtikçe büyüyecek ve olanlara ekstra aksesuarlar eklenecek. İleride odanın her yerini kaplayacak olan oyuncakları düşünün!

6. Bebek odasına kendiniz için bir koltuk koymayı ihmal etmeyin

Rahat bir koltuk seçin. Bebeğinizi emzirerek, sallayarak ve ona masal kitapları okuyarak yüzlerce gecenizi o koltukta geçireceğinizi unutmayın. Hatta yeriniz varsa açılıp kapanabilir bir kanepe de çok işinize yarayacaktır.

(habertürk)

12 Aralık 2010 Pazar

Bağışıklıklığımızı Güçlendiren Gıdalar

Hastalığa yakalanmadan tedbir almak anlamına gelen koruyucu hekimlik uygulamasının en önemli ayağını güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturuyor. Hastanelere ve ilaçlara verilen paranın 10'da birini harcayarak bağışıklık sistemini gülendirecek besinler tüketmek mümkün.

Diyet ve Beslenme Uzmanı Hilal Acar, yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, yağlı tohumlar, turunçgiller, soğan-sarımsak, lahana, brokoli, karnıbahar, zencefil gibi besinlerin bağışıklığı güçlendirdiğini belirtti.

Bağışıklık sistemi, insan vücudunu hastalıklara karşı koruyan bir savunma sistemi. Zaralı mikropların vücuda girmesini önlemek veya girmiş ise onların zararlı etkilerinden vücudu korumak bağışıklık sisteminin görevi. Virüsler, bakteriler, mantarlar, parazitler gibi mikroorganizmalar etkisiz hale getirilmezlerse pek çok hastalığa neden olabiliyor. Bağışıklık sisteminin güçlü silahları olan antioksidanlar insanları hastalık yapıcı etkenlere karşı koruyor.

Özel Konya Farabi Hastanesi Diyet ve Beslenme Uzmanı Hilal Acar; A, C, E, B2, B6, folik asit vitaminleri ile selenyum, magnezyum, çinko, manganez gibi minerallerin antioksidan özelliği gösterdiğini ifade etti. Acar, bazı proteinler ve omega 3 yağ asitlerinin de antioksidan etki gösterdiğini vurguladı.

Stres, radyasyon, sigara-alkol kullanımı, hava kirliliği, güneşin zararlı ışınları ve yetersiz beslenme gibi dış faktörlerin insanın savunma sistemini zayıflattığına işaret eden beslenme uzmanı Hilal Acar, bağışıklık sisteminin güçlenmesi için yeterli ve dengeli beslenmek gerektiğini dile getirdi.

BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİREN BESİNLER

Bazı besinlerin antioksidan içerikleri sayesinde bağışıklık sistemine destek olduğunu vurgulayan Diyetisyen Hilal Acar, bu yiyecekleri beslenme düzeninde bulundurarak hastalık gelmeden tedbir alınmış olacağını söyledi.

Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, semizotu, pazı, tere, roka, maydanoz, dereotu, nane, marul): İçerdikleri A, C, E vitaminleri, folik asit ve omega 3 sayesinde kuvvetli antioksidan özellik gösterirler. Kanseri önleme ve yaşlanmayı geciktirici etkileri de var.

Kurubaklagiller (kurufasulye, nohut, mercimek, bezelye, börülce, bakla, soya fasulyesi): Kalsiyum, demir, çinko, magnezyum mineralleri, B12 dışındaki diğer B vitaminlerinden tiamin, riboflavin, niasin, folik asit ve E vitamini bakımından zengin. İçerdikleri yüksek posa oranı sayesinde şeker ve kolesterol dengeleyici özellikleri var. İyi birer protein kaynağı. Soya fasulyesinin içeriğinde bulunan isoflavanlar kanser, kemik erimesi ve kalp damar hastalıkları riskini azaltıyor. Haftada 2 kez tüketilmesi, bağışıklık sistemini güçlendirmesi açısından önemli.

Yağlı tohumlar (ceviz, badem, fındık): E, B2, B6 vitaminleri, çinko, kalsiyum, selenyum mineralleri içeriyor. Posa içeriği yüksek. Kansere ve gribal enfeksiyonlara karşı koruyucu. İçerdiği sağlıklı yağ asitleri sayesinde kalbi koruyucu etkisi var.

Turunçgiller (mandalina, portakal, limon, greyfurt ve kivi): İçerdikleri C vitamini, karotenoidler, flavonoidler, glutatyon gibi enzimlerle bağışıklık sistemini destekler, kanser ve kalp hastalıklarına karşı koruma sağlar, gözü korurlar. İçerdikleri çözünür ve çözünmez posa ile bağırsak florasının dengesini sağlar, kabızlık probleminin çözümlenmesine ve kan yağlarının düşürülmesine yardım ederler. Viral enfeksiyonlara, alerjilere, mantar enfeksiyonlarına karşı da koruma sağlarlar.

Soğan-sarımsak: İçerdiği çinko, selenyum ve kükürtlü bileşikler sayesinde enfeksiyonlar ve kansere karşı koruyucudur. Kükürtlü bileşik olan allisin vücutta doğal bir antibiyotik etki göstermektedir.

Lahana, brokoli, karnıbahar: İyi birer beta karoten kaynağıdır ve serbest radikallerin zararlarına karşı vücudu korurlar. C vitamini ve kalsiyum içerirler. Karnabahar, içeriğindeki indol, bioflavonaid ve diğer maddeler ile antikanserojen etki gösterir.

Nar: C, B1 ve B2 vitaminleri ve potasyum bakımından çok zengin. Ayrıca, bağışıklık sistemini kuvvetlendirecek antosiyanlar ve flavonoitler içerir. Kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu özelliği var.

Ananas: Potasyum, fosfor, demir, A ve C vitamini içerir. Toksin atıcıdır. Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Cilt sağlığında etkindir. Zindeliği artırır.

Domates: A vitamini, potasyum, folik asit ve posa bakımından zengindir. Taze domateste C vitamini de bulunur. İçerdiği likopen sayesinde kalp-damar hastalıkları, kanser ve enfeksiyonlara karşı korur.

Havuç: A, B, D ve E vitamini kaynağıdır. Cilt ve kemik sağlığında, hücre yenilenmesinde faydalıdır. Yüksek A vitamini sayesinde güçlü antioksidan özellik gösterir.

Pancar-turp: C vitamini, iyot, kükürt içerirler. Karaciğer ve mide rahatsızlıklarını tedavi edici özelliği vardır. Enfeksiyonlara karşı koruyucu etkileri var.
Zencefil: Taze zencefil B6 vitamini, C vitamini, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, potasyum, manganez ve lif açısından zengindir. Soğuk algınlığı, grip, nezle gibi hastalıkların belirtilerini azaltır. Mide bulantısını önler.

Yoğurt-kefir: Bağırsaktaki yararlı bakterilerin çoğalmasını sağlar. İçerdikleri prebiyotik ve probiyotikler sayesinde zararlı mikroorganizmalarla savaşırlar. Yara iyileşmesini hızlandırırlar.

Keten tohumu: Omega-3, Omega-6 ve Omega-9 yağ asitleri, yüksek oranda çözünür ve çözünmez lif, protein, lignanlar (kansere karşı maddeler) içerir. Bağışıklık sistemi, üreme, kalp-damar ve sinir sistemi gibi sistemlerin fonksiyonlarının düzenlenmesine yardım eder.

Balık: A ve D vitaminleri, protein, fosfor, çinko, iyot ve omega 3 içerir. Kalp hastalıklarından kolesterol yüksekliğine görme bozukluklarından kansere, pek çok hastalıktan korunmak için faydalıdır.

Yeşil çay: E ve C vitamini içerir. Yapısındaki flavanoidler sayesinde kalbi güçlendirir, kan şekerini dengeler. İçerdiği antioksidanlar sayesinde kanseri önler, bağışıklık sistemini güçlendirir.

Soya: Protein değeri yüksektir. Fitokimyasallar açısından oldukça zengin bir yapı göstermektedir. İsoflavonlar, saponinler, taninler, fitatlar, proteaz inhibitörler, lektinler, guatrojenler, alerjenler başlıca içerdiği fitokimyasallardır. Antioksidan etkisinin yanında kolesterol düşürücü özelliğide vardır. Menapoz sonrası şikâyetleri azaltır.

(habervitrini)

11 Aralık 2010 Cumartesi

Öfkelendiğinizde Bunu Yapmayın !

Böyle olursanız kalp krizi olasılığınız 5 kat daha fazla!

İsveç’teki Stockholm Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, kızgınlığını içine atan kişilerin kalp krizi geçirme olasılığının, kızgınlığını karşıya yansıtanlara göre 5 kat daha fazla olduğunu ortaya koydu.


(habertürk)

3 Aralık 2010 Cuma

Bebeğiniz Nasıl Zeki Olur ?

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Nilüfer Toprakçı, bebeklerle anne karnından itibaren kurulmaya başlayan iletişimin, zekanın gelişmesinde olumlu bir rol oynadığını belirtti.

Toprakçı, 0-3 yaş arasında bebeklerin zekasını etkileyecek noktaları şöyle sıraladı:

Yeni doğan bebeğinizle göz teması kurun.

Onunla konuşun, bir şeyler anlatın.

Aynada kendisini görmesini sağlayın.

Emzirin, mimikler yapın, yüzünüzü komik şekillere sokun.

Onu gıdıklayın, gülmesini sağlayın.

Birlikte yürüyüşlere çıkın.

Ona şarkılar söyleyin.

Bir şey yapmadan, ne yapacağınızı söyleyin.

Ona kitap okuyun, resimleri gösterin, her şeyin adını söyleyin.

Değişik dokulu kumaşları, giysileri ellemesini sağlayın, o­nları cildine değdirin,

Televizyonu kapatın.



(yetenek)

Anne Babalara Önemli Uyarı

Vaktinin çoğunu TV izleyerek, video oyunları oynayarak ve internette sörf yaparak geçiren çocuklarda daha fazla sağlık problemi görülüyor.

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü, Yale Üniversitesi ve California Pasifik Medikal Merkezi uzmanları, 1980'den beri yapılan 173 çalışmayı analiz etti. Birçoğu Amerika'da yapılan bu çalışmalar genelde televizyon üzerine odaklanırken bazısı video oyunlarını, filmleri, müzikler ile bilgisayar ve internet kullanımını kapsıyor.

Araştırmaların dörtte üçünde, artan kitle iletişim araçlarının sağlık sorunlarına yol açtığı belirtiliyor. Kitle iletişim araçlarını daha çok kullanan çocuklar, ekran karşısında daha az zaman geçiren çocuklara oranla daha çok obez oluyor, sigaraya başlıyor ve cinselliğe daha erken merak sarıyor.

Çalışmalar, aynı zamanda daha fazla medyaya maruz kalmanın ilaç ve alkol kullanımı, daha düşük okul performansı arasında ilişki olduğunu gösterdi. Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden Dr Ezekiel Emanuel, "21. yüzyılda medyaya doymuş bir yaşama sahibiz. Ve buna maruz kaldığımız saatleri azaltmak büyük bir sonuç olacak" dedi.

10 yıldır uzmanlar bazı TV programlarında, filmlerde ve video oyunlarındaki şiddet ve cinsel içerikli görüntülerin gençler üzerindeki etkisinden endişe ediyor. Çocukların, dışarıda koşup oynamak yerine zamanın çoğunu bir kanepede oturup TV izleyerek ya da bilgisayar oyunu oynayarak geçirdiğini belirtiyorlar.

Raporda bahsedilen bir araştırmaya göre, haftada 8 saatten fazla televizyon izleyen 3 yaşındaki çocuğun 7 yaşında obez olması bekleniyor. Başka bir araştırma ise birçok Amerikalı çocuğun hatta yeni yürümeye başlayan çocukların bile daha fazla TV izlediğini gösteriyor.

ZAMAN

17 Eylül 2010 Cuma

Bebekle Uçakta Yolculuk

Bebekle yapılacak uçak yolculuğunun bir çok aileyi endişelendirdiğini belirten VKV Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümünden Dr. Hilda Çerçi Özkan, bir haftadan büyük sağlıklı bir bebeğin uçağa binmesinde sakınca olmadığını söyledi.


Yaklaşan Kurban Bayramı tatili, uçakla seyahat yapacak bebekli aileleri düşündürüyor.

Bayramda uçakla seyahat edecek olan bebekli ailelerin endişelenmemeleri gerektiğini belirten VKV Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü’nden Dr. Hilda Çerçi Özkan, “Uçakların içindeki basınç genellikle 250 metre yükseklikteki atmosfer basıncına ayarlanır. Sağlık sorunu olmayan kişiler ve hatta yenidoğan bebekler 250 metre yüksekliğe ayarlanan kabin içi basıncında hiçbir problem yaşamazlar” dedi.
Bir çok havayolu şirketi bir haftadan küçük bebeklerin uçuşunu acil tıbbi bir neden olmazsa kabul etmez. Bazı havayolları ise bebek bir haftadan küçükse uçmasında sakınca olmadığına dair doktor raporu isteyebilir.


Uçak yolculuğunun sakıncalı olduğu durumlar nelerdir?
İleri derecede kansızlığı olan, doğumsal kalp hastalığı, ağır akciğer hastalığı gibi hastalıkları olan kişilerin uçak yolculuğu sakıncalı olabilir. Bu kişilerin uçakla seyahat öncesi mutlaka doktoruna danışması önerilir. Aktif enfeksiyonu olan çocukların hem kendileri için hem de diğer yolculara da enfeksiyonu bulaştırabilecekleri için çok zorunlu olmadıkça iyileşene kadar uçmaması gerekir. Özellikle bir kulak enfeksiyonu varsa kabin içi basınç değişiklikleri şiddetli kulak ağrılarına yol açabilir. Sinüzitli çocuklarda da aynı şekilde şiddetli baş ağrıları oluşabilir. İshali olan çocukların uzun süren uçak yolculuklarında sıvı kaybedebileceği için ishal düzelene kadar uçmaları önerilmez.

Uçak yolculuğu enfeksiyon riskini artırır mı?
Bebekler için uçak yolculuğunun enfeksiyon açısından riski artırdığı yönünde kesin bir kanıt olmasa da yolculuk sırasında kabin içi havanın sürekli sirkülasyona girmesi, çok sayıda kişinin dar ve kapalı bir alanda bulunması. Kabin içi havanın kuruluğu enfeksiyonların bulaşması açısından kolaylaştırıcı faktör olabilir.

Bebeğinizle daha güvenli bir uçak yolculuğu yapabilmek için:
* Uçak temizliği gece yapıldığından, sabah uçuşlarını tercih edin.
* Yakınınızda hasta bir kişi oturuyorsa ve başka boş yerler varsa oraya geçin.
* Uçağın kalkış ve inişlerinde kabin memurlarının direktiflerine göre mutlaka bebeğinizi kucağınıza alın ve ona da kemer takın.
* Kulak ağrısını önlemek için kalkış ve inişlerde ya emzirin ya da biberon verin. Emme hareketi orta kulak basınçlarının eşitlenmesini kolaylaştırır ve bebeği rahatlatır. Daha büyük çocuklara da sevdikleri içecekler içirilmesi ya da ciklet çiğnetilmesi de aynı etkiyi sağlar.
* Bebeğinizin tıbbi sorunları varsa, doktoruna danışmadan uçak yolculuğu da dahil hiçbir yolculuğa çıkarmayın.

NTV

8 Ekim 2009 Perşembe

Sezaryenle Doğumda Artış


Sezaryen oranı tüm dünyada artıyor, bu oranı azaltmak veya optimal düzeyde tutmak amacını taşıyan girişim ve tartışmalar ise sürüyor.
Türk - Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı TAJEV Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, “İlk gebeliğinde sezaryen olanların diğer gebeliklerinde de sezaryen olması, anne adaylarının yaş ortalamalarının artması, tedavi gebeliklerinin artması, obezite, sezaryen endikasyonlarının genişlemesi ve anne adaylarının talepleri artışta etkili oldu" dedi.

Özellikle anne adaylarının doğuma bakış açılarının birçok nedenden etkilendiğini belirten Prof. Ünlü, şu bilgileri verdi:

"Annenin psikolojik faktörleri, doğum korkuları, sosyokültürel durumu bunda etkili olabilmektedir. Özellikle anne adaylarının sezaryen istekleri ve nedenleri tam irdelenmeli ve sezaryen doğumun getireceği ekstra sorunlar hastalar ile tartışılmalıdır. Anne adaylarının ağrı korkusu ile sezaryen istemleri varsa vajinal doğumun ağrı yönetimi konusunda bilgilendirilmesi yapılmalıdır.”
ÇOĞUL GEBELİKLER DE ARTIYOR
Çoğul gebeliklerin artışına da dikkat çeken Prof. Dr. Ünlü, “1980’li yıllardan 2000’li yıllara doğru çoğul gebelik oranları yüzde 77 civarında artış göstermiştir. Bu durum ise anne ve fetusun sağlığı açısından birçok riskleri beraberinde getirmektedir. Çoğul gebeliklerde en sık ikiz gebelikler gözlenmektedir. Tek yumurta ikizleri oranları 250 doğumda bir gözlenmekte ve ırka, yaşa, doğum sayısına göre değişmemektedir. Ancak son zamanlarda kısırlık tedavileri sonucunda bu ikizlerin arttığı da bilinmektedir. Çift yumurta ikizlerinin sıklığı ise yaşa, ırka, doğum sayısına ve kısırlık tedavisi görüp görmediğine göre değişebilmektedir.” diye konuştu.
Çoğul gebelik oranlarında artışın anne ve bebek açısından sorunları da beraberinde getirdiğini vurgulayan Dr. Ünlü, “Özellikle düşük oranı, bebeklerde anomali gözlenme olasılığı, düşük doğum ağırlığı, erken doğum sıklığı çoğul gebeliklerde daha fazla gözlenirken, tek yumurta ikizlerinde bir bebeğin diğerine göre daha fazla beslenmesi, yapışık ikiz gibi sorunlarla da karşılaşılabilmektedir. Ayrıca çoğul gebeliklerde annenin hipertansiyonu, gebeliğe özgü şeker hastalığı gibi sorunlar daha fazla gözlenebilmektedir. Erken doğum nedeni ile bebekler yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde daha sık kalabilmekte, akciğer problemleri nedeni ile hayatlarını kaybedilmekte veya uzun yıllar beyinde kalabilecek sekeller nedeni ile sorun yaşayabilmektedirler. Ayrıca sezaryen doğum oranları bu gebeliklerde daha sıktır.” dedi. Prof. Dr. Ünlü, “Tüm bu anneye ve bebeğe ait olabilecek problemler açısından artan çoğul gebelikleri önlemek amaçlı birçok çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle tüp bebek ünitelerinde transfer edilen fetus sayılarına sınırlama getirilmeye çalışılmış ve birçok ülkede anne yaşına göre değişmekle beraber ikiden fazla embriyo verilmemektedir. Eğer üç veya daha fazla fetus oluştuğu takdirde anne karnında bir bebeğin yok edilmesi yöntemleri ebeveynler ile tartışılmaktadır” diye konuştu.

KANSER HASTALARI DA ÇOCUK SAHİBİ OLACAK
Doç. Dr. Cem Demirel ise, son dönemde çok gündemde olan fertilitenin (üreme yeteneğinin) korunması üzerine olan çalışmalardan bahsetti.

“Özellikle, kanser tedavisi nedeniyle kemoterapi veya radyoterapi alacak hastalarda bu sorunla sık karşılaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak over dokusunun dondurulması gelecekte fertilitenin dondurulması açısından umut veren gelişmeler arasında bulunmaktadır. Oosit (yumurta) dondurulması ve bu yöntemle fertilitenin korunması da en önemli gelişmelerden biri olacak gibi gözükmektedir.

Kemoterapi ve radyoterapi, over dokusu (kadın yumurtalığı) fonksiyon kaybına yol açmaktadır. Dünyada genç yaşta gözlenen kanser olguları artmakta ve aynı zamanda yeni tedavi yöntemleri ile sağ kalım oranlarının artış gözlenmektedir. Genç yaşta bu hastalığa yakalanan ve daha sonra bu hastalığı yenen kadınlar muhakkak ki çocuk sahibi olmak istemektedirler.

YUMURTALIK DOKUSU DONDURULUYOR
Bu nedenden dolayı tüm dünyada over (yumurtalık) dokusunun saklanması ve kanser tedavisi sonrası tekrar vücuda nakil edilmesi tüm dünyada araştırma konusudur. İspanya’da Valencia programı altında çalışmalar yapılmakta, tedavi öncesi kadın yumurtalık dokusu laparoskopik olarak tek taraflı olarak alınmakta ve kanser tedavisi bittikten sonra diğer yumurtalığın iç tarafına nakil edilmektedir. Özellikle genç yaşlarda kemoterapi veya radyoterapi almak zorunda kalan hastalarda over dokusunun dondurulup saklanması ileriki dönemlerde over fonksiyonlarının geri kazanımı konusunda umut verici bir seçenek olacak gibi durmaktadır.
Ntvmsnbc(bilgice.com)
 

Yaşamkafe Copyright © 2010 Fashionzine is Designed by Ipietoon for Bie Blogger Template
In Collaboration With Teen Celebrities